Kimdir bu ŞeBHîZ

Fotoğrafım
Hasret olduğu manaya hayatını hasretme gayretinde olup, Kur'an mektebine girme amacında bir talib'im... "Talip olunan değer ne kadar büyükse, tabi tutulan imtihanlarda o kadar büyük olur" hakikatini aklından çıkarmaması gereken bir talib...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Ya Olur da Unutursam....


Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldı. "Eski gazeteniz varmı, bayan?" Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandalatler vardı ve ayakları su içindeydi.

"İçeri girin de size kakao yapayım." dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri.

Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işleri yapmaya koyuldum. Oturma odasında ki sessizlik dikkatimi çekti. Bir an kafamı uzattım içeriye küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü ve "Bayan, siz zenginmisiniz?" diye sordu.

"Zengin mi? Yo hayır!" diye cevaplarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı.

Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız takım." dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte birşey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler.


Başımızı sokacak evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi, bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de.


Olur ya; unutuveririm ne denli zengin olduğumu...



Siz sakın unutmayın ne kadar zengin olduğunuzu. Ben unutmayacağım.

19 Eylül 2010 Pazar

12 Eylül 2010 Pazar

Demokrasi Bayramı Hayırlı olsun


Demokrasi bayramımız, yani anayasamız hayırlı/mübarek olsun ve olur inşAllah...


RaBB'iMiZ müslümanları güçlü/kuvvetli kılsın inşAllah...

--------


Başbakanımız referandum sonuçları kesinleştikten sonra teşekkür konuşması yapmıştı. O konuşma esnasında Ve şu yazı/mesaj da dikkatlerimizden kaçmadı:



Daha özgür, daha demokratik, daha zengin bir Türkiye için bu ilk evet!!!




Hadi bakalım Türkiye daha nice nice iyi senelere İnşAllah,,,

11 Eylül 2010 Cumartesi

Kur'an'ın Bayramı İçin



Kur'an bayram edinceye kadar,

Hep Oruçlu/Direnişte kalmaya devam!...



(Ramazan) BaYRaM Notları

Foto: Seyfi Şeren


2010 yılının Ramazan Bayram'ını hitama erdirirken, hem hüzün hem de çeşit çeşit tecrübeleri yol azığımız olarak yanımıza aldık. Kârlıyız elbette, zira hüzünler de tecrübeler de insana çook şey öğretmektedir.

Öğrettiği şeyler için Rabbimize hamd ve şükür ediyor, öğrenilenlerin anlam kazanabilmesi için hayata geçirilmesi gerektiğinin de elzem olduğu biliyoruz.


- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Hz. Ali: "Bir topluluğun süslenip eğlendiklerini görünce 'bu nedir?' dedik te, 'bugün bayramdır' dediler." Bunun üzerine Hz. Ali (ra); "Günah işlemediğimiz gün bizim bayramımızdır" buyurdular.


Bayram günlerimizin ziyadeleşmesi temennisi ile... Nice Güzel Bayramlara...




Bayramlar!
Neler yüklü bağrınız? Açın, anlatın bize... Bayram nasıl edilir, öğretin bize!
Ebedî bayramın muştusunu getirin yüreklerimize.
Bayram bir kilitli kutu...
Açması kolay belki, anlaması zor.
Ramazanın sonunda bayram var; ömrün sonunda da bayram var mı acep?!

Olması Dileğiyle...

6 Eylül 2010 Pazartesi

O y u n a b i r a z a r a



Dünya madem fânîdir.
Hem madem ömür kısadır.
Hem madem lüzumlu vazifeler çoktur.
Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır.
Hem madem dünya sahipsiz değil.
Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Halân ve Kerîm bir müdebbiri var.
Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır.
Hem madem 'Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs'ahâ' sınınca teklif-i mâlâyutak yoktur.
Hem madem zararsız yol zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.


Hem madem “Dünya hayatı ancak bir oyundan, eğlenceden, gelip geçici bir süsten, aranızda bir övünmeden ibarettir.” (Hadid Sûresi: 20)

Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın. Âhiretini dünyaya feda etmesin. Hayat-ı ebediyyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın. Mâlâyânî şeylerle ömrünü telef etmesin. Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saâdet-i ebediyeye girsin.

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve oyalanmadır.” (En’am Sûresi: 32)

Şu halde; bahtiyarlığa ulaşabilmek için; dünyaya, geçici zevklerine/süslerine aldanmadan, oyuna dalmadan, hayatını amaçsızlaştırmadan, yaşam yolculuğuna devam etmek, yaşamı hayat*tan koparmamak lazımdır.

O y u n a b i r a z a r a/ Anlama, hakikate MeRHABA...


hayat: Allah demek mânâ demektir. Allah hayattan çıkınca hayat, anlamsızlaşır.